“Onlara ölüler demeyiniz…”

Fatma Betül kardeşimle, 2003 yılında Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüs kız öğrenci yurdunda tanıştık; yurda yeni çıkmıştım, kimseyi tanımıyordum ve oda arkadaşlarım bize tamamen uzak insanlardı.  Fatma Betül’ü koridorda yürürken, yada study’de görüyor içten içe ona karşı bir muhabbet hissediyordum. Yüzünden namaz kılan biri olduğu anlaşılıyordu, birgün ona kıbleyi sordum. O müthiş gülümsemesiyle bana yardımcı oldu, ve arkadaşlığımız o gün başladı. Bir sene boyunca sadece koridorlarda görüşerek bile çok samimi olmuştuk; ve o senenin sonunda aynı odayı paylaşmaya karar vermiştik. Fatma Betül ve Feyza; Sultan, Meryem Betül ve ben, en son olarak da Yasemin katılmıştı aramıza. İki yıl aynı odayı paylaştık ve bu iki sene yurtta ve Boğaziçi’nde geçirdiğim en güzel iki yıldı…  Odamızda herkesin namaz kılmasını,  hatta dışardan gelen arkadaşlarımızın da odamızı mescid gibi kullanmasını istiyorduk, ve Allah razı olsun Betül bunun için çok gayret sarfetti. Beyaz etamin üzerine pembe işlemeli güzel seccadesi her daim gelenlerin ibadeti için hazırdı. Her gün yeni birileriyle tanışır, onları odamıza davet eder, sofrasında yedirir, bizlerle de tanıştırırdı. İlk adımı atan da selamı yayan da genelde o olurdu. Hatta okulda tanımadığı mütedeyyin bayan arkadaşları gördüğünde, dert edinir, bir vesile onlarla da tanışır, muhabbet kurardı. İnsan ayırt etmezdi, her kesimden dostu vardı, insanlar birkaç iyi dostlarına bile yeteri kadar zaman ayıramazken, Betül hem bütün zamanını dostlarına vakfeder, hem de diğer işlerini hallederdi. Çok vefakardı, çok hatırşinastı. Kalp kırdığı, bir dostunu iyi ve kötü gününde yalnız bıraktığı vaki değildi.

Hayatla barışık, yaşamayı seven, cıvıl cıvıl biriydi. Onunla Türk Müziği konserlerine gider, aynı tür müzikleri dinler, aynı şeylere güler, aynı şeylere ağlardık. Onunla Macaristan’da bir projeye beraber katılmıştık. Macaristan’da İtalyan, Macar ve Ürdünlü gençlere müslüman şahsiyetini en güzel temsil eden yine o oldu; eliyle, diliyle, haliyle İslamiyeti anlattı. 8 günlük kampın sonunda İtalyan ve Macar dostları Betül’den ayrıldıkları için ağlıyorlardı.

Betül’e hep imrenirdim; onun hanımefendiliğine, nezaketine, mütebessimliğine, alçakgönüllülüğüne, yumuşak huyluluğuna ve bütün güzel hasletlerine… Ona imrenmemek elde değildi ki! Ailesini ne çok severdi; “Annecim, Babacım, Abicim, Hacı Babam, Hacı Annem” diye başlayan telefon görüşmeleri, onlardan bir haber aldığında gözlerinin içinin parlaması, her daim sevgiyle ailesini yad etmesi beni  çok derinden etkilemiştir. Betül için belki de en önemli şey “sevgi”ydi… Herkesi, herşeyi farklı bir boyutta severdi, onun için biz ona “Sevgi Kelebeği” derdik. Onu şu dünyada en çok üzecek şey belki de sevgisiz kalmaktı. Ama Elhamdüllillah, Canım Kardeşim,  kalpten kalbe geçen, birleştikçe artan sevgin bak nasıl da büyüdü! Senin ardından seni hiç tanımayanlar bile şimdi sana öyle farklı bir muhabbet duyuyorlar ki!

Pazar sabahı Özlem’in telefonuyla uyandım, radyoda adını duymuş, korkmuş beni aramış. “Ne?” diye bağırmışım, “Saçmalama Özlem! Nasıl olur! Yanlış duymuşsundur…” ama doğruymuş canım kardeşim, önce Hacı Baba’nla, ardından  Selma teyzemle konuşunca anladım. Doğruymuş! Annen diyor ki: “Gülay kızım, Betül’e dua edin, arkadaşlarına söyle herkes dua etsin.. O çok vefalı bir dosttu…” öyle Selma teyzecim, elbette öyle. Onun kadar vefalı bir dost olamadık, inşallah Hakiki Dost ona vefaların en güzelini gösterir.  İnşallah,  Firdevs cennetinde Habib-i Kibriya’ya dost olur…

Canım kardeşim, seni uğurladığımı, senin gidip, benim kaldığımı neden hiç hissedemiyorum? Neden sanki beni her an arayacakmışsın, “Gülaycım, nasılsın? Ben burdayım, yanındayım.” diyecekmişsin gibi geliyor? Neden her attığım adımda güzel yüzün, hoş sesin aklıma geliyor?

“Onlara ölüler demeyiniz, onlar diridirler.”

İnşallah sen dirisindir, inşallah iman ile dirilenlerdensindir. Ben sana bütün haklarımı helal ediyorum, canım kardeşim; sen de hakkını helal et! Bende hakkın çok… Hepimizde hakkın çok…

Sen çok Kur’an okurdun, canım kardeşim, bütün hastalıklara şifa Kur’andandır deyip, her derdimize de Kur’an tavsiye ederdin. Allah-u teala da sana Mekke’den Amerika’ya, dünyanın dört bir yanından gelen Kur’an’ları, Yasinleri, hatimleri, duaları ve tevhidleri nasip etti… Senin dostun olup olmayan, seni tanıyıp tanımayan, sadece adını bilen yada sadece yazılan mesajlardan, anlatılan hikayelerinden seni tanıyan yüzlerce kişi sana dua etti. Allah hepsini kabul ve makbul etsin…

Selma teyzecim, Nuri amcacığım; Faruk, Necati ve Fatih ağabeylerim; hiç üzülmeyin… Siz çok hayırlı, çok güzel bir insan yetiştirdiniz. Arkasında onu seven yüzlerce insan bırakarak Betül’cüm yolculuğunu tamamladı. Ona imrenmemek elde mi! Arkasında bıraktığı ve yüzlerce seveni ve dua edeniyle şimdi ben soruyorum: “Bizim arkamızdan da böyle dua eden, böyle bizi seven dostlar bırakabilecek miyiz?”

Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.